Rüzgar Türbini Çalışma ve Kurulum Prensipleri
1. Giriş
Rüzgar türbini, atmosferdeki kinetik enerjiyi mekanik enerjiye, ardından elektrik enerjisine dönüştüren sistemlerdir.
Rüzgar türbinlerinin temel fiziksel prensiplerini, bileşenlerini ve kurulum süreçlerini inceleyeceğiz.
2. Rüzgar Türbinlerinin Çalışma Prensibi
1. Rotor Kanatları
Rotor kanatları, rüzgar türbininin enerji üretim sürecinin başlangıç noktasıdır. Bu kanatlar, genellikle uçak kanatlarına benzer aerodinamik bir profile (kanat profili) sahiptir ve Bernoulli prensibi ile kaldırma kuvveti oluşturacak şekilde tasarlanır.
Rüzgar kanatların üzerinden geçtiğinde, kanatların üst ve alt yüzeyleri arasında bir basınç farkı oluşur; bu fark, kanatları hareket ettiren kaldırma kuvvetini üretir. Aynı zamanda; kanatların şekli ve açısı, hava akışının türbülansını minimize ederek sürtünme kaybını azaltır.
Kanatlar genellikle kompozit malzemelerden (örneğin, cam elyafı veya karbon fiber) yapılır; bu malzemeler hem hafiflik hem de yüksek dayanıklılık sağlar.
*Kanatların dönmesi, rotor göbeğini harekete geçirir ve böylece rüzgarın kinetik enerjisi mekanik enerjiye dönüşür.
2. Ana Şaft ve Dişli Kutusu
Rotor kanatlarının düşük hızda ürettiği dönme hareketi, doğrudan elektrik üretimi için yeterli değildir. Bu nedenle ana şaft ve dişli kutusu devreye girer. Ana şaft, rotor göbeğinden gelen mekanik enerjiyi dişli kutusuna ileten sağlam bir çelik bileşendir. Dişli kutusu ise, türbinin en önemli mekanik bileşenlerinden biridir ve bir dizi dişli çark aracılığıyla rotorun düşük devir hızını (genellikle 10-20 RPM) jeneratörün çalışması için gerekli olan yüksek devir hızına (örneğin, 1500-3000 RPM) çıkarır.
Bu hız artışı, enerji verimliliğini optimize eder. Ancak, dişli kutusu yüksek mekanik gerilimlere maruz kaldığı için düzenli bakım gerektirir. Bazı modern türbin tasarımlarında, dişli kutusu yerine doğrudan tahrik (direct drive) sistemleri kullanılarak bu bileşen ortadan kaldırılır ve bakım ihtiyacı azaltılır.
3. Jeneratör
Dişli kutusundan gelen yüksek hızlı mekanik enerji, jeneratörün rotorunu döndürür ve bu hareket, elektromanyetik indüksiyon yoluyla elektrik enerjisine çevrilir. Rüzgar türbinlerinde genellikle iki tip jeneratör tercih edilir: senkron jeneratörler ve asenkron jeneratörler.
Senkron jeneratörler, sabit bir hızda çalışır ve şebekeye doğrudan bağlantı için uygundur; bu da enerji kalitesini artırır. Asenkron jeneratörler ise daha esnek çalışma aralıklarına sahip olup değişken rüzgar hızlarına uyum sağlayabilir. Jeneratörün verimliliği, türbinin toplam enerji üretim kapasitesini doğrudan etkiler ve genellikle bakır sargılar ile mıknatısların optimize edilmiş bir kombinasyonuyla tasarlanır.
4. Yaw Sistemi
Rüzgarın yönü sürekli değişebildiği için türbinin maksimum verimle çalışabilmesi adına rotorun her zaman rüzgara dönük olması gerekir. Bu görevi, yaw sistemi üstlenir.
Yaw sistemi, türbinin kule üstündeki nacelle (makine bölmesi) kısmını döndüren elektro-mekanik bir kontrol mekanizmasıdır. Rüzgar yönünü algılayan sensörler (örneğin, anemometreler) ve bir kontrol ünitesi, yaw motorlarını harekete geçirir.
Bu motorlar, genellikle dişli mekanizmalarla nacelle’ı saat yönünde veya saat yönünün tersine çevirir. Yaw sistemi, türbinin enerji kaybını önler ve kanatların rüzgarla optimum açıda buluşmasını sağlar. Modern sistemlerde, bu süreç tamamen otomatiktir ve hassas kontrol algoritmalarıyla desteklenir.
5. Pitch Kontrol Sistemi
Pitch kontrol sistemi, rotor kanatlarının açısını (pitch açısı) rüzgar hızına göre ayarlayarak türbinin performansını optimize eder. Rüzgar hızı düşük olduğunda, kanatlar daha fazla kaldırma kuvveti üretecek şekilde pozisyon alır; rüzgar hızı arttığında ise kanat açısı değiştirilerek türbülans ve aşırı yüklenmenin önüne geçilir.
Bu sistem, hidrolik veya elektrik motorlarıyla çalışır ve her bir kanadın bağımsız olarak kontrol edilmesine olanak tanır. Pitch kontrolü, türbinin yalnızca maksimum verimle çalışmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda aşırı rüzgar koşullarında türbini durdurarak güvenlik sağlar. Örneğin, çok yüksek rüzgar hızlarında kanatlar “feathering” pozisyonuna getirilir; bu durumda kanatlar rüzgara paralel hale gelerek dönme durdurulur.
3. Rüzgar Türbini Tipleri
Rüzgar türbinleri, rotor ekseninin uzamsal konumu ve rüzgarla olan ilişkisine göre iki ana kategoriye ayrılır: Yatay Eksenli Rüzgar Türbinleri (HAWTs) ve Dikey Eksenli Rüzgar Türbinleri (VAWTs).
1. Yatay Eksenli Rüzgar Türbinleri (HAWTs)
Yatay eksenli rüzgar türbinleri, günümüzde enerji üretiminde en yaygın kullanılan türbin modelidir. Bu türbinlerde rotor ekseni, rüzgarın akış yönüne paralel olacak şekilde yatay bir düzlemde yer alır. Tasarımın temel özellikleri ve teknik avantajları şöyledir:
- Aerodinamik Verimlilik: HAWT’lar, kanatların rüzgarla optimum açıda buluşmasını sağlayan aerodinamik tasarımı sayesinde yüksek enerji dönüşüm verimliliği sunar. Kanat profili, kaldırma kuvvetini maksimize edecek şekilde optimize edilir ve bu da türbinin güç katsayısını (Cp) artırır. Tipik olarak, HAWT’ların teorik maksimum verimliliği Betz sınırına (yaklaşık %59,3) oldukça yaklaşabilir.
- Yapısal Özellikler: Rotor kanatları, genellikle bir kule üzerine monte edilmiş nacelle (makine bölmesi) içindeki ana şafta bağlıdır. Kule yüksekliği, türbinin daha güçlü ve tutarlı rüzgar akımlarına erişmesini sağlar; bu da enerji üretimini artırır. Kanatlar, rüzgara dönük olacak şekilde yaw sistemiyle hizalanır.
- Avantajlar: Yüksek güç çıkışı, büyük ölçekli enerji santrallerinde kullanım kolaylığı ve uzun yıllara dayanan tasarım deneyimi, HAWT’ları tercih edilen bir seçenek haline getirir. Ayrıca, türbin bileşenleri (jeneratör, dişli kutusu vb.) nacelle içinde yer aldığından bakım ve onarım işlemleri nispeten standarttır.
- Dezavantajlar: HAWT’ların rüzgar yönüne sürekli hizalanma ihtiyacı, yaw sistemine bağımlılığı artırır ve bu da ek enerji tüketimi ile mekanik karmaşıklık yaratır. Ayrıca, yüksek kuleler ve büyük kanatlar, kurulum maliyetlerini ve çevresel etkileri (örneğin, kuş ölümleri) artırabilir.
2. Dikey Eksenli Rüzgar Türbinleri (VAWTs)
Dikey eksenli rüzgar türbinlerinde rotor ekseni, yer yüzeyine dik olarak konumlanır ve rüzgarın yönünden bağımsız olarak çalışabilir. Bu türbinler, HAWT’lara göre daha az yaygın olsa da belirli uygulamalarda avantajlar sağlar.
- Çalışma Prensibi: VAWT’larda kanatlar, dikey bir şaft etrafında döner ve rüzgarın her yönden gelmesi durumunda bile enerji üretebilir. İki ana alt tipi vardır: Darrieus tipi (kavisli kanatlarla kaldırma kuvvetine dayalı) ve Savonius tipi (sürtünme kuvvetine dayalı). Darrieus tipi daha verimliyken, Savonius tipi daha düşük rüzgar hızlarında bile çalışabilir.
- Verimlilik: VAWT’ların aerodinamik verimliliği, HAWT’lara kıyasla genelde daha düşüktür. Bunun nedeni, kanatların bir dönüş döngüsünde rüzgarla hem uyumlu hem de ters yönde hareket etmesi, bu da net enerji üretimini sınırlamasıdır. Güç katsayısı (Cp) genellikle HAWT’ların gerisinde kalır.
- Avantajlar: En büyük avantajı, rüzgar yönüne göre hizalanma ihtiyacı duymamasıdır; bu, yaw sistemini gereksiz kılarak mekanik tasarımı basitleştirir ve bakım maliyetlerini düşürür. Ayrıca, jeneratör ve diğer bileşenler genellikle zemin seviyesinde yer aldığından erişim kolaydır. VAWT’lar, düşük rüzgar hızlarının olduğu alanlarda veya kentsel ortamlarda (örneğin, çatı üstü kurulumlar) daha uygundur.
- Dezavantajlar: Daha düşük enerji verimliliği, VAWT’ların büyük ölçekli enerji üretiminde nadiren tercih edilmesine neden olur. Ayrıca, dikey eksenli tasarım, kanatların döngüsel yük değişimlerine maruz kalmasına yol açar; bu da malzeme yorgunluğunu ve yapısal aşınmayı artırabilir.
Karşılaştırma ve Kullanım Alanları
- HAWT’lar, yüksek verimlilikleri ve ölçeklenebilirlikleri sayesinde açık arazilerdeki rüzgar çiftliklerinde ve deniz üstü (offshore) uygulamalarda baskındır. Örneğin, modern HAWT’lar 10 MW’a kadar güç üretebilir.
- VAWT’lar ise daha küçük ölçekli projelerde, değişken rüzgar yönlerinin olduğu bölgelerde veya estetik ve güvenlik kaygılarının ön planda olduğu kentsel alanlarda tercih edilir.
4. Rüzgar Türbini Kurulum Aşamaları
Rüzgar türbinlerinin kurulumu, enerji üretiminin verimli, güvenli ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için bir dizi teknik aşamadan oluşur. Bu süreç, saha seçiminden şebeke entegrasyonuna kadar titiz bir planlama ve mühendislik gerektirir.
4.1. Saha Seçimi ve Değerlendirme
Rüzgar türbinlerinin performansını ve ekonomik fizibilitesini belirleyen en kritik adım, uygun bir sahanın seçilmesidir. Bu aşama, çevresel, jeolojik ve altyapısal faktörlerin detaylı analizini içerir:
- Rüzgar Potansiyeli Analizi: Türbinin enerji üretim kapasitesi, sahadaki rüzgar hızına doğrudan bağlıdır. Bu nedenle, yıllık ortalama rüzgar hızının en az 5 m/s (saniyede metre) olması hedeflenir; bu değer, türbinlerin ekonomik olarak verimli çalışabileceği minimum eşiktir.
Analiz, anemometreler ve LIDAR (Light Detection and Ranging) gibi cihazlarla uzun süreli (genellikle 1-2 yıl) rüzgar ölçümleriyle yapılır. Ayrıca, rüzgarın yön dağılımı, türbülans yoğunluğu ve Weibull dağılımı gibi istatistiksel parametreler hesaplanarak sahanın potansiyeli değerlendirilir. - Jeolojik ve Topografik Değerlendirme: Türbinin temel yapısının stabilitesi, zemin koşullarına bağlıdır. Saha üzerinde jeoteknik etütler yapılır; bu etütler, zeminin taşıma kapasitesini, sıkışabilirliğini ve sismik risklerini belirler. Örneğin, killi veya gevşek zeminler ek stabilizasyon gerektirirken, kayalık zeminler daha az hazırlıkla temel inşasına olanak tanır. Topografik analizde ise arazi eğimi, yükseklik farkları ve rüzgar akışını engelleyebilecek doğal bariyerler (tepe, orman vb.) dikkate alınır.
- Şebeke Entegrasyonu: Üretilen elektriğin şebekeye aktarılması için sahanın elektrik iletim hatlarına yakınlığı önemlidir. Uzak mesafeler, ek trafo ve kablo maliyetlerini artırır. Ayrıca, şebekenin kapasitesi ve stabilitesi değerlendirilir; çünkü rüzgar enerjisinin değişken doğası, şebeke frekansını etkileyebilir. Optimum bir saha, hem rüzgar potansiyeli hem de altyapı erişimi açısından dengeli olmalıdır.
4.2. Temel ve Kule Montajı
Türbinin fiziksel yapısının kurulumu, temel ve kule montajıyla başlar. Bu aşama, türbinin rüzgar yüklerine ve kendi ağırlığına karşı dayanıklılığını sağlar:
- Beton veya Derin Kazık Temel: Türbinin temel tasarımı, rüzgarın dinamik yükleri (devir momenti, titreşim) ve türbinin statik ağırlığı (100-200 ton arasında değişebilir) dikkate alınarak yapılır. Yaygın olarak kullanılan betonarme temel, geniş bir taban plakası şeklinde dökülür ve zemine ankrajlarla sabitlenir.
Zemin koşullarının zayıf olduğu durumlarda (örneğin, bataklık alanlar), derin kazık temel tercih edilir; bu sistemde çelik veya beton kazıklar zemine çakılarak yük dağılımı derin katmanlara aktarılır. Temel, genellikle 15-20 metre çapında ve 2-3 metre kalınlığında tasarlanır. - Modüler Kule Montajı: Türbinin rotorunu yüksek rüzgar hızlarına ulaştıran kule, çelik veya betonarme malzemeden üretilir. Çelik kuleler, fabrikada üretilen silindirik segmentlerin sahada cıvatalarla birleştirilmesiyle monte edilir; bu modüler yapı nakliyeyi kolaylaştırır. Betonarme kuleler ise yerinde döküm veya prefabrik parçalarla inşa edilir ve daha yüksek dayanıklılık sunar. Kule yüksekliği (50-150 metre arasında değişir), sahanın rüzgar profiline göre optimize edilir; daha yüksek kuleler, atmosferik sınır tabakasındaki türbülansı aşarak daha tutarlı rüzgar akımlarına erişir.
4.3. Nacelle ve Rotor Montajı
Nacelle (makine bölmesi) ve rotor, türbinin enerji üretimini sağlayan çekirdek bileşenlerdir. Bu aşamada hassas mühendislik ve montaj teknikleri devreye girer:
- Jeneratör ve Dişli Kutusu Montajı: Nacelle, jeneratör, dişli kutusu ve diğer mekanik sistemleri barındırır. Montaj sırasında, dişli kutusunun ana şaftla hizalanması ve jeneratörün rotorla senkronize edilmesi için milimetrik hassasiyet gerekir. Mekanik bağlantılar (flanşlar, rulmanlar) ve elektriksel bağlantılar (kablolar, kontrol üniteleri) titizlikle yapılır.
Dişli kutusu, yağlama sistemiyle desteklenerek sürtünme ve aşınma minimize edilir. Doğrudan tahrikli (direct drive) türbinlerde ise dişli kutusu yerine daha büyük bir jeneratör kullanılır. - Rotor Kanatları: Rotor kanatları, aerodinamik denge ve yapısal sağlamlık sağlamak için hub’a (rotor göbeği) dikkatle monte edilir. Her kanat, genellikle 40-80 metre uzunluğunda olup kompozit malzemelerden (cam elyafı, karbon fiber) üretilir.
Montajda, kanatların pitch açısı ve eksenel hizalaması kontrol edilir; küçük bir sapma bile türbülans veya titreşim yaratabilir. Büyük vinçler kullanılarak kanatlar tek tek hub’a bağlanır ve ardından rotor, nacelle’a entegre edilir.
4.4. Elektrik Bağlantıları ve Şebeke Entegrasyonu
Türbinin ürettiği elektriğin şebekeye aktarılması, son aşamada elektrik sistemlerinin kurulumuyla tamamlanır:
- Enerji Dönüşüm Sistemleri: Jeneratörden çıkan elektrik, genellikle değişken frekans ve gerilimde alternatif akım (AC) şeklindedir. Bu enerji, enerji dönüşüm sistemleri (inverter veya doğrultucu) aracılığıyla şebeke standardına (örneğin, 50/60 Hz ve 230/400 V) getirilir.
Modern türbinlerde, çift beslemeli asenkron jeneratörler (DFIG) veya tam dönüşüm sistemleri kullanılarak enerji kalitesi optimize edilir. Ayrıca, türbinin düşük rüzgar hızlarında bile çalışabilmesi için reaktif güç kontrolü sağlanır. - Trafo Merkezi Bağlantısı: Türbinin ürettiği düşük gerilim (genellikle 690 V), bir trafo aracılığıyla şebeke için uygun yüksek gerilim seviyesine (örneğin, 33 kV veya 132 kV) yükseltilir. Trafo merkezi, türbin sahasına yakın bir konumda kurulur ve şebeke uyumluluğu için gerilim kademelendirme ile harmonik filtreleme işlemleri yapılır. Elektrik, yeraltı kabloları veya havai hatlarla ana şebekeye iletilir. Bu aşamada, şebeke operatörünün teknik standartlarına (grid code) uyum kritik önem taşır.
RASTGELE TEKNİK İÇERİK İÇİN TIKLAYIN!
İlginizi Çekebilecek Teknik Hesaplar
Kompanzasyon Hesabı
Aydınlatma Hesabı
Yüksek Gerilim İşletme Sorumluluğu Ücreti Hesabı
Sosyal medyada teknik bilgilere maruz kalmak için:
YouTube – Instagram